Otizmin Öznellik Üzerindeki Etkisi: "Kendi İçinde Bir Dünya"
DSM, bir el kılavuzudur; ancak bireyle çalışırken onun öznelliğini ve kültürel bağlamını göz önünde bulundurmaz. Kişiyi belirli kalıplara sokar ve bu çerçevede değerlendirmeye çalışır. Oysa bu süreçte bireyin biricikliği silinmiş, sınıflandırılmış, kategorize edilmiş ve özne olmaktan çıkarılmıştır. DSM’nin perspektifiyle bakıldığında, kişinin kendine özgü bir hikâyesi yoktur; onun yaşadığı "ıstırap" bir tanının içine sıkıştırılır, semptom olarak adlandırılır ve böylece bir çeşit "temizlik" yapılmış olur.
Oysa psikanalitik uygulama, DSM’nin kategorize eden ve öznelliğe yer vermeyen yapısına bir başkaldırı niteliği taşır. Bu bağlamda öznenin yapısı ne olursa olsun, biriciktir, kendine özgüdür ve kendine ait bir hikâyesi vardır. Otizm spektrumu içerisindeki bireyleri tanı kriterleriyle sınırlamak yerine, onların kendi benzersiz varoluşları içinde ele alınmaları gerekir.
Örneğin, iletişimde mesafeli oluşları, dış dünyayla bağlantı kurmadıkları anlamına gelmez; aksine sessizlik içinde kendi dilini kurduklarını gösterir. Dışarıdan tekrarlayıcı görünen bir hareket, nörotipik gözlemciler için anlamsız olabilir; ancak otizmli birey için bu, bir ritüelin ötesinde derin bir anlam taşıyor olabilir.
Otizm, ötekinin çağrısına karşı özgün bir yanıt verme biçimidir.
-Peki, öznellik mümkün mü?
Otizmli bireylerin arkasında var olan hikâyeyi gerçekten görebildiğimizde, onlara merakla ve varlıklarına saygıyla yaklaşabildiğimizde, açılacak kapılar karşısında bizler dahi şaşırıyor olacağız…
Psikolog Fatmagül Erenay